g0Mfe. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. İnne nâşi-ete-lleyli hiye eşeddu vat-en ve akvemu kîlânŞüphe yok ki geceleyin kalkmak, pek meşakkatlidir, fakat ibadet için de gece, pek uygun. Şüphesiz gece neş’esi insanın biraz uyuyup dinlendikten sonra kalkıp ibadete yönelmesi, gönül lezzeti bakımından; beyin, beden ve ruh arasında tam bir uyum ve huzur sağlamak ve etkili olmak açısından daha sağlamdır, şuurlu bir okuyuşa ve kavrayışa daha elverişli bulunmaktadır. Ve gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve daha güçlü olur ve okuma da berraklaşır yani gündüz için malzeme hazırlanmış kalkarak yapılan ibadet, ilmî çalışma, gündüz yapılandan daha etkili, daha kalıcı, daha samimidir. Kur'ân daha iyi anlaşılır. Söz daha güzel söylenir, daha iyi dinlenir, daha derin manalara nüfûz gece kalkışı etki bakımından daha kuvvetli ve okuma bakımından da daha gece neşesi gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından daha ki gece ibadet için yatağından kalkan kişi, neşe bakımından daha kuvvetli, Kur'an'ı okuyuş bakımından da daha gece saatlerinde olan işler, kalbe daha iyi oturur ve gece sözleri daha düzgün ve sağlam Birazı hariç, geceleyin kalk! Tam gece yarısı, biraz erken, biraz geç kalk ve Kur'ân'ı ağır ağır oku! Sana sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz. Çünkü gecenin değerlendirilmesi daha oturaklıdır ve söz daha etkilidir. Gündüzleri senin için uzun bir meşguliyet olacaktır. Rabbinin adını an, bütün benliğinle kendini O'na ver![689][689] Kur’ân’ın ne zaman ve nasıl okunacağı hakkında bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XX, geceleyin kalkmak, çok daha güç, sözce daha da uygundurDoğrusu gece vakti motivasyon bakımından zihin gündüzden daha zinde olur. Okunanlar daha da berraklaşır derin anlamlara nüfuz eder.Gice hulûl itdiği zamân, hareket için daha ziyâde kuvvet ve sözlerde daha ziyâde metânet gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha gece ibadetinin etkisi daha fazla, bu ibadetteki sözler Kur’an ve dua okuyuşlar ise daha düzgün ve gece kalkışı, kalp ve uzuvlar arasında tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha gece kalkıp meditasyonda bulunmak çok daha etkili ve ifade açısından daha gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha gece neş'esi hem daha dokunaklı hem deyişce daha sağlamdırKuşkusuz gece, bir oluşu gerçekleştirmek için söz¹ bakımından daha etkilidir. 1 – gece yatağından ibâdete kalkan nefs yok mu? o, hem uygunluk i'tibariyle daha kuvvetlidir, hem kıraatçe daha ki gece kalkışı, Kur'ân'ı anlamada kalbe alabildiğine uygun ve kırâate daha inşaası, sözün düşünülmesi için zaman olarak daha uygun ve söz daha güçlü yalvarı için daha uygun, okumak için de daha kalkmak daha ziyade külfetlidir [⁵]. Kıraati ise daha dürüsttür [⁶].[5] Çünkü gece namazı gündüz namazından daha güçtür, Yahut sebatı daha ziyadedir, çünkü gündüz dünya işleriyle ibadetten uzak olabilir. Gece böyle değ... Devamı..Muhakkak ki gece kalkışı, daha etkili ve okumak için daha uyanmak ibadet dünyasına adım atmak bakımından daha metanetli, söz bakımından da daha görevi başarabilmek için, öncelikle kendi iç dünyanda büyük bir devrim gerçekleştirerek kalben tam bir güvene ulaşman, sarsılmaz bir imana ve derin bir bilince sahip olman gerekiyor. Bunun tek yolu da, gecenin dingin vakitlerinde Kur’an’la birlikte olmaktır. Çünkü geceleyin kalkıp Kur’an okumak, gündüzkine nazaran daha dokunaklı, daha etkileyicidir ve bu tarz bir okuyuş, daha akılda kalıcı, daha sağlam ve daha verimli kalkışları, hem etki bakımından en şiddetli, hem de deyiş bakımından en elverişlidir / gece işi daha dingin, daha etkin olur. Gerçekten de, geceleri kalkıp okuman, tefekkür etmen, okuduklarını özümseyerek sindirmen açısından daha ki gecenin inşası daha kalıcıdır; sözü de daha gece ibâdetinin neşesi çok daha samimî, okunanı anlama bakımından çok daha Söyleyiş ve anlayış cihetiyle gece meydana gelen hâdise daha sağlamdır. Kelâm daha iyi söylenir ve duyulur, gürültüler kesilmiş bulunacağından kıraa... Devamı..[ve] gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır, ⁴4 Lafzen, “okuma daha etkili ve daha sağlam olur”.Şüphesiz gecenin sakinliği ve sessizliği vahyi anlaman için daha etkilidir. 76/26elbet şu gece dirilişi[⁵³⁷⁸] var ya işte o pek derin bir iz bırakır[⁵³⁷⁹] ve okuyuş açısından daha bir etkilidir;[⁵³⁸⁰][5378] Gece kalkışı, bir bakıma “gece dirilişi”dir. Nâşie, ölü toprağın canlanıp yeşermesini ifade eder. Kur’an, kuraklığın ardından yağan rahmet gibi... Devamı..Şüphe yok ki, geceleyin kalkış, o daha muvafıktır ve kıraatca da daha ki geceleyin kalkıp ibadet etmek daha tesirlidir ve Kur'ân okuyuşu bakımından daha düzgün, daha sağlam bir tilavet sağlar. Önceki âyetlerde emredilen uzun ibadetler, bu ağır yüke tahammül gücünü geliştirmek içindir. İlahî vahyi Hz. Peygamberin alması ağır olduğu gibi, o em... Devamı..Gerçekten gece kalkıp ibadet etmek daha oturaklı ve geceleyin söz du'a daha ortamı daha etkili ve o sırada okuma daha kalıcı uyanıklığı daha etkili ve okuyuş için daha ki, gece ibadeti daha etkili, gece okuması ise daha doğru ve bir gerçek ki, yeni bir oluşa koyulmak üzere geceleyin kalkan, yer tutma bakımından daha güçlü, söz bakımından daha gice śa'atları ol ķavıraķdur muvālıķ olmaķdın yaña daħı ŝābitirekdür sözdin gice sāatlerinüñ külfeti aġırdur ve gice‐y‐ile oḳumaḳ ki, gecə namaz qılmaq üçün qalxmaq çox çətin olsa da daha əlverişli və o zaman söz demək Qur’an oxumaq, dua etmək daha münasibdir!Lo! the vigil of the night is a time when impression is more keen and speech more the rising by night is most potent for governing the soul, and most suitable for framing the Word5758 of Prayer and Praise.5758 For contemplation, prayer, and praise, what time can be so suitable as the night, when calm and silence prevail, the voices of the marketplace ar... Devamı..
Photo Aisha Harley The Trouble is You think You Have Time -Jack Kornfield Ve işte nihayet üzüntü hakkında bir şeyler yazmak üzere karşınıza geçtim. Üzüntü bizi sıkça yoklayan ama hakkında fazla kafa yormadığımız bir duygu. Bir şeylerin kaybını idrak ettiğimiz anda bilince çıkan bir duygu. Hüzün ve kederin akrabası ama onlardan farklı. Neresi farklı diyecek olursanız, bedendeki hissedildiği yeri farklı derim. Başka ince farkları da vardır elbet. Süresi, şiddeti, çıkış sebepleri, geçiş noktası. Hüzün ve keder bedende daha geniş bir alan kaplarlarken fikrimce üzüntü onlara göre daha ufak bir bölgede cereyan ediyor. Belki de bu sebepten dolayı onu akrabaları hüzün ve keder kadar ciddiye alamıyor, hakkında şarkılar, şiirler düzmüyoruz. Daha basit bir şey üzüntü, daha günlük, daha alelade. Cereyan ettiği alanı da pek bir dar zaten, diyoruz. Sanki. Belki hüzün ve keder sadece daha teferruatlı değil aynı zamanda daha aşina duygular, durumlardır. Üzüntüye üvey evlat muamelesi yapmamız biraz da onu doğru dürüst tanımayışımızdan kaynaklanıyordur belki. Üzüntü belirir belirmez onu geçirmeye, yok etmeye “iyi”leştirmeye öyle odaklıyız ki kendisiyle doğru dürüst tanışamıyoruz bile. Daha çok aşina olduğumuz duygularımız var. Mesela endişe ve öfke. Bunlar üzüntüyü baş gösterdiği yerde kışkışlamak için görevlendirdiğimiz body-guard duygular bence. Bir örnek vereyim İki gece önce fazla hızlı çiğnediğim sebzelerim ve oldum olası hazmedemediğim sen Çinli misin ki sindirim sisteminin pirinci hazmetmesini bekliyorsun, demişti bir kez Zhander Hoca beyaz pilavdan oluşan akşam yemeğim sonrasında mide kramplarıyla iki büklüm kıvranıyorum. Ağzımdan nefesler alıyorum, karnımı gevşetiyorum, ovalıyorum, yok hiç bir şey işe yaramıyor. Kramplar canımı alıyor. Öyle fenayım. Tek istediğim sırt üstü yatıp karnıma Digest Zen sindirimi sağlayan mucizevi bir yağ karışımı masajı yapmak. Ama gelin görün ki dışarıdayız. Sebzeleri, pilavı bir lokantada yemişiz, eve dönmek gerek. Çoğunuz biliyorsunuzdur bizim Bey’in bacakları tutmuyor. MS hastalığı yüzünden tekerlekli sandalye ile hareket ediyor. O kramp arası onu arabaya, tekerlekli sandalyeyi bagaja yerleştirdim. İnleye inleye eve sürdüm. Sonra yine tekerlekli sandalyeyi, arkasından bizim Bey’i arabadan çıkardım. Beraber bizim daireden içeri girdik. Kendimi hemen yatağa atacağım. Olmadı. Bey’in bir kaç başka şey için de bana ihtiyacı oldu. Tuvalete gitmesi, ayakkabılarını çıkarması filan gerekiyor ve normalde bütün bu işlerini benim yardımımla yapabiliyor. Her akşam yaptığım bu işler, o kramp anında birden gözümde müthiş büyüdü ve birden hiç beklemediğim bir üzüntü dalgasıyla sarsıldım. Gözlerim doldu. Onu orada bırakıp yatak odasına geçtim, yatağa uzandım, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ben çocukluğumdan beri çok ağlarım. Severim de ağlamayı. Rahatlatır, hatta güçlendirir beni akıttığım göz yaşları. Sırt üstü yattığım yerde birazcık ağladım, sonra baktım yavaş yavaş tanıdık bir duygu beni sarmalamaya başlıyor. Kim o? Öfke tabii ki. “Niye buradayız Allah aşkına» diye soruyor tıslaya tıslaya Dünyanın bu ücra köşesinde bize yardım edecek kimimiz kimsemiz yok? Ne işimiz var bizim burada?» İç ses değil kocakarı mübarek. Öyle söyleniyor! O söylendikçe benim gözyaşlarım kuruyor ve hedef bulmuş öfkem bizim Bey oklarını bilemeye başlıyor. Tuvaletten kalkıp yanıma geldiği an başlayacağım fırlatmaya. Sırf o rahat ediyor diye dünyann bu uzak köşesinde, ailelerimizin desteğinden mahrum yaşıyoruz. yanlış ama o anda takan kim? Hep onun yüzünden. Tuvaletten gelmesini bile beklemeyeceğim. Şimdi hemen odadan banyoya bağırabilirim. Dilimi iyice sivriltmiş suçlamayı odadan banyoya yollamak üzereyken, içimden bir ses, ses de diyemeyeceğim, bir el beni durdurdu. Bir dakika durur musun?” dedi yumuşak el/ses. Sen biraz önce ağlıyordun hani. » Evet, ne olmuş?» Ne hissediyordun ağlarken?» Ağlıyordum çünkü burada herşeyi ben tek başıma yapmak zorundayım! Oysa… » Yok, yok, neden ağlıyordun demedim. Ne hissediyordun, diye sordum. Sebepleri düşünmeden önce, hangi duygu ile kendini yatağa atmıştın?» Ü-ü-üzgündüm.» Hımmm, peki şimdi? Öfkenin perdesini kenara çekecek olursak?» Halâ üzgünüm.» İzin verir misin?» Neye?» Üzüntüyü yaşamana, öfkeye, endişeye kaçmadan, üzüntüyü iyileştirmeye çalışmadan orada durmaya. Bir denemek ister misin?» Bu benim için çok zor bir şey. Üzüntüye izin vermek. Bradshaw’ın Aile Kurallarını bir kısmınız duymuşsunuzdur belki. İleride bu konuda daha çok yazmak istiyorum. Şimdi kısaca ne olduğunu anlatayım Hepimizin bilinçaltına ve davranışlarına sızmış bir takım aile kurallarımız var. Bir uzman tarafından mercek altına alınmadığımız takdirde kolay kolay kendi başımıza keşfedebileceğimiz kurallar değil bunlar. Bilincimizin altına, üstüne ince ince yerleşmiş kurallar. Kuşaklar boyunca ailemiz bu kuralları, değerleri ve inançları içselleştirmiş, dünyayı o kuralları merceğinden algılamaya şartlanmış ve kuralları farketmeden sonraki kuşaklara geçirmiş. Bradshaw’a göre en güçlü aile kuralları insan olmak ve hayatın anlamı ile ilgili olarak ailemizden öğrendiğimiz değer yargıları. Anlamlı bir hayat yaşamak için… Gerisini siz nasıl dolduruyorsanız o sizin en temel aile kuralınızı belirliyor. Anlamlı bir hayat yaşamak için insanlığa faydan dokunmalı Anlamlı bir hayat yaşamak için kendi mutluluğunu herşeyin üzerinde tutmalısın Anlamlı bir hayat yaşamak için başkalarının mutluluğunu herşeyin üzerinde tutmalısın. Anlamlı bir hayat yaşamak için bir aile kurmalısın. Anlamlı bir hayat yaşamak için ülken için canını vermeye hazır olmalısın. Anlamlı bir hayat yaşamak için çalışıp, ekmeğini kazanmalısın. Anlamlı bir hayat yaşamak için ailenin ne pahasına olursa olsun korumalısın. Bu en temel aile kuralı. Hepiniz kendi inançlarınıza bakarak aile kuralınızı bulabilirsiniz. Yogada karma kırmak denen şey de işte bu kuşaklardır sorgulanmadan aktarılan aile kuralını keşfedip kendini ve sonraki kuşakları o kuraldan özgürleştirmek anlamına geliyor. Bu konuya da bir sonraki yazıda değinelim. Hayatın anlamına dair taşıdığımız temel kuralının yanısıra, o temel kuraldan çıkarak dallanıp budaklanan başka bir dolu aile kuralı var. İşte bazıları Aileyi dışarıya» karşı küçük düşürecek durumları dışarıdan» gizleyeceğiz. Ensest, aldatma, iflas, homoseksüellik konularını asla –kendi aralarında bile- konuşmayan ailelerin kuralı Bütünün devamı, bireyin mutluluğunun üstündedir. Bütün ıstıraba rağmen boşanmayan karı-kocaların kuralı Ailenin onuru bireyin hayatından daha değerlidir. Oğullarını kız kardeşlerini öldürmeye kandıran ailelerin kuralı Ve daha küçük kurallar Öfke sadece babanın hakkıdır. Çocukların ve annenin öfkelenmesi yasaktır. Çocukların aile kararlarında söz hakkı yoktur. Çocukların konuşma hakkı yoktur. Ve bunların yansıra Ailemiz sınırları içinde Üzülmek Yasaktır. Kulağa saçma gelen bu son kural çoğumuzun ailesinde geçerli aslında. Bizim ailede bu kural hala geçerlidir mesela. Bilerek isteyerek yeniden üretmiyoruz kuralı, kendi ana-babamızdan takdir ve sevgi görmek için uyduğumuz, daha sonra da içselleştirip en sonunda kendi çocuklarımıza aktardığımız bir inanç/davranış kalıbı bu. Bunca bolluk ve saadetin içine doğmuş bir çocuğun hayatından şikayet etmeye, ağlayıp sızlamaya ve üzülmeye hakkı yoktur. Allah’ın gücüne gider. çocukken en çok başıma bu gelecek diye korkardım. Çocuklar özellikle, ama genelde herkes, aile sofrasında neşeli, konuşkan, cıvıl cıvıl» olmalı, üzüntülerinden bir hamlede sıyrılmayı bilmelidirler. Bu tip bir ailede büyüdüyseniz büyük olasılıkla üzüntü denen duygu belirdiği anda bir diğer duyguyu tetikliyordur Suçluluk duygusu. Suçluluk duygusu, adı üstünde bir suçluyu gerektirir. Kendimizi suçluyorsak buradan endişe doğar. Kendimizi suçlamıyorsak bir başka suçlu bulmamız icab eder. İlk hedefi bulduğumuz anda suçluluk duygusu kendini öfkeye bırakır. Benim sırt üstü yatarkenki halim. Öfke ya da endişe, üzüntüyü kışkışlasın diye salıverdiğimiz nispeten kolay, anlaşılır, aşina olduğumuz duygulardır. Aile içinde yasaklanmamışsa kolaylıkla sizi yanlış yere yönlendirebilirler. Tuvalette oturan bizim Bey’in halini düşünün. Karın kramplarından mustarip karısı önce hıçkırıklara boğulup mekanı terk ediyor, iki dakika sonra yan odadan saldırıya başlıyor. Ortada fol yok yumurta yokken –bir de yanlış yere- suçlanıyor adam. Niye? Çünkü karısı üzüntüyü tanımadığı gibi orada duramıyor. Kaçması gerek üzüntüden. Çünkü onun kafasında üzülmek yasaktır. Öfkemi ona yönlendirip senin yüzünden ben böyle kötü hissediyorum kendimi saldırınca ben üzüntüyü yaşamaktan kaytarmış olacağım o kesin. Ama bizim ilişkimize ne olacak? Çiftlerin başına çok gelen bir durum bu. Bizim aramızda bir çatlak oluşacak. Onarmazsak ve başka saldırılarla derinleştirirsek günü geldiğinde ilişkimizi çat diye ikiye ayıracak bir çatlağa sebebiyet verecek benim hedefini şaşırmış öfkem. Ama yok, işte öyle olmadı bu sefer. Ki karma kırmak bir sonraki yazımızın konusu böyle bir şey. O ses/el konuşunca yogayla uyanan bir kaynaktan uzanıyor o el ben bir durdum. Durdum çünkü biliyorum. Devam ettiğim Transpersonel Psikoloji eğitiminde Bradshaw’un Aile Kuralları konusunu yeni işledik ve her birimiz kendi aile kuralımızı keşfettiğimiz egzersizler yaptık. Benimki Βu ailede üzülmek yasaktır. Takdir ve sevgi istiyorsanız aile meclislerimize üzüntülerinizden arınarak geliniz. » çıktı. Bu bilgiyi daha yeni öğrenmiş olduğum için durdum. Kendimi öfkeden çekip üzüntünün merkezine geri taşıdım. Ve orada ne oldu biliyor musunuz? Arka planda çalışan ama çok alıştığınız için artık sizi ne kadar rahatsız ettiğini unuttuğunuz bir makina birden susunca bir sessizlik, bir huzur yayılır, oh be dersiniz ya…Hah, işte aynı öyle oldu. Öfkeden güç alan ses susunca, üzüntünün ortasında yatan ben kendime acımadan, bir bilimkadını sesiyle durumu banyodaki Bey’e rapor ettim Çok üzgünüm.» *** Bu konu burada kalmaz, haklısınız. Karma kırmak, aile kuralları, üzüntüye izin vermek…Hepsi devam edecek. Yogadan sonraki ilk yazda bunların hepsine yer var. Yarın yine gelirim. Hoşçakalınız.
Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Kul yâ ehle-lkitâbi lestum alâ şey-in hattâ tukîmû-ttevrâte vel-incîle vemâ unzile ileykum min rabbikumk veleyezîdenne keśîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tuġyânen vekufrâns felâ te/se alâ-lkavmi-lkâfirîneDe ki Ey kitap ehli, hiçbir şeye inanmış sayılmazsınız Tevrat'ın, İncil'in ve Rabbinizden size indirilen kitabın hükümlerini yerine getirmedikçe ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını, kafirliğini arttıracak, artık o kafir kavim yüzünden tasalanma sen. De ki “Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilen Kur’an’ı ikame edip uygulamadıkça, hiçbir esas ve hakikat üzerinde değilsiniz.” Ey Resulüm! Rabbinden Sana indirilen bu Kur’an elbette onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır. Sen o kâfirler güruhu için üzülme. Buna değmeyeceklerdir.De ki “Ey bize de kitap verildi diyenler! Siz Tevrat'a, İncil'e ve Rabbiniz tarafından indirilen son kitap Kur'ân'a tam olarak uymadıkça, inançlarınızı sağlam bir temele oturtmuş olamazsınız.” Fakat Rabbin, tarafından sana indirilen o Kur'ân, onlardan çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Ama gerçekleri örtbas eden bu insanlar için üzülme.“Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat'ın ve İncil'in hükümlerini açıklayarak yerine getirmedikçe, Rabbinizden size indirilenleri, Kur'ân'ı gereğince uygulamadıkça, amellerinize, ibadetlerinize değer kazandıran hak dinde, bir şeriat üzerinde değilsiniz" de. Rabbinden sana indirilenler, Kur'ân onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah'a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfir bir kavmin, nankör bir toplumun iman etmemesine üzülmene gerek ki "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir şey dayanak üzere olamazsınız. Sana Rabbinden indirilen onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Sen bu kâfirler topluluğu için üzülme!" Ebi Hatim`in Abdullah bin Abbas rivayet ettiğine göre yahudilerden bazı kimseler Resulullah gelerek "Ey Muhammed! Sen İbr... Devamı..De ki 'Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiç bir şey üzerinde değilsiniz.' Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkârlarını arttıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye ki “- Ey Ehl-i Kitab! Siz Nesh edilmemiş hükümlerle tevhid esasını havi bulunan Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'an'ı tatbik etmedikçe hükümlerini yerine getirmedikçe dinden hiç bir şey üzere değilsiniz.” And olsun, sana Rabbinden indirilen bu KUR'AN onlardan bir çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. O halde kâfirlerin azgınlığına karşı ki “Ey kitap ehli! Siz Tevrat, İncil ve Rabbinizden size inen Kur’anla amel etmedikçe, hiçbir dayanağınız olmaz.” Senin Rabbinden sana inen bu hakikatler, onların çoğunun küfür ve azgınlıklarını arttıracaktır. Artık sen o kâfir topluma üzülme!De ki “Ey kitap ehli! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça bir şey üzerinde değilsinizdir.” Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun inkâr ve azgınlığını elbette arttıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme!Diyesin ki Ey kitaplılar! Size Tanrınızdan gelmiş olanları, Tevrat ile İncil'i, tutmadıkça, dince bir şey değilsiniz, Tanrından sana gelen, onların birçoğunun taşkınlık etmesiyle, küfretmesin arttırır, kâfir olan bir ulusu kayırmayasınDe ki Ey Ehl-i Kitab! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'an'ı dosdoğru tatbik etmedikçe asla sağlam bir temele dayanmış olamazsınız. Ey Resul! Rabbinden sana indirilen şu ayetler, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Öyleyse o inkârcılar toplumu için üzülme!Ehl-i kitâba di ki "Tevrat’a İncil’e Allâh’ın inzâl itdikleri kütüb-ü sâireye tevfîk hareket itmez iseniz hiç bir şeye istinâd idemezsiniz. Senin rabbinden sana nâzil olan ânların ekserîsinin tuğyân ve küfrini mûcib olacakdır lâkin sen kâfir kavmi içün teessüf itme."Ey Kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz" de. And olsun ki Rabbinden sana indirilen, Kuran, onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Öyleyse kafirler için ki “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, doğru bir şey yol üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna "Kitaplılar! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça hiç bir dayanağınız olmaz." Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlık ve inkarını arttırır. İnkarcı toplum için kendini ki "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!De ki Ey Ehli kitab! Siz Tevratı ve İncili ve daha size rabbınızdan indirileni tutub icra etmedikçe hiç bir şey değilsiniz, Celâlim hakkı için sana rabbından indirilen -bu Kur'an- onlardan bir çoğunun tuğyanını ve küfrünü artıracak, o halde kâfirlere acıyacağın tutmasınDe ki “Ey Kitap ehli! Tevrat'ı ve İncil'i ve Rabb'inizden size indirileni gereğince uygulamadığınız sürece inancınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız.” Elbette Rabb'inden sana indirilmekte olan şey, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. O halde gerçeği yalanlayan nankör halka ki Ey ehl-i kitâb, Tevrâtı n, İncili n ve Rabbinizden size indirilen Kur'ânı Kerîm i n hükümlerini dosdoğru tatbıyk ve icra edilinceye kadar siz hiç bir şey hiç bir kanâat üzerinde değilsinizdir». Andolsun, sana Rabbinden indirilen bu Kur'an onlardan bir çoğunun taşkınlığını ve gâvurluğunu artıracakdır. O halde, o kâfirler güruhuna karşı gam ki “Ey ehl-i kitab! Siz Tevrât'ı, İncîl'i ve Rabbinizden size indirilenKur'ânı hakkıyla tatbîk etmedikçe, hiçbir şey hiçbir hakikat üzere değilsiniz!” Ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen bu Kur'ân, onlardan birçoğuna azgınlık ve küfrü artıracaktır!2 Öyleyse o kâfirler topluluğu için üzülme!2“Fıskları haktan ayrılmaları sebebiyle, fâsıklar hakkında nûr nâra ateşe, ziyâ zulmete inkılâb etmiştir ışık, karanlığa dönmüştür. Evet şemsi... Devamı..Deki Ey Kitap ehli! “Tevrat’ı, İncil’i ve size indirilen Rabbinizin hükümlerine uymadığınız ve yaşamadığınız sürece, hiçbir değeriniz yok. Hatta sana Rabbinden indirilen vahiy, onların azgınlıklarını ve inkârlarını artırdı. Sakın ola ki gerçek doğruları reddeden bir topluluk için ki "Ey kendilerine Kitap verilenler! Siz Tevrat’ı, İncil’i Allah’ınızdan size bildirileni yerine getirmedikçe sağlam bir yere tutunmuş olmazsınız." Çalabından sana bildirilen Kur’an onlardan birçoğunun taşkınlığını, tanımazlığını ne de olsa artıracaktır. Onun için sakın Allah’ı tanımıyan bu kimseler seni ki ey ehl-i Kitap! Tevrat/ı, İncil/i Rabbiniz tarafından size inzal olunanı yerine getirmedikçe siz dince bir şey üzere değilsiniz. * Sana Rabbin tarafından inzal olunan şey herhalde onlardan birçoğunun azgınlığını, gâvurluğunu artırır. O halde kâfir, cemaate ki “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilen şeyleri dosdoğru uygulamadıkça siz hiçbir şey değilsiniz!” Ey Muhammed! Rabbinden sana indirilenler, onların azgınlık ve küfrünü artırmaktadır. O hâlde kâfirler topluluğu [kavm] için üzülme!De ki “Ey kitab ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız. Hiç şüphesiz Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve küfre sapmalarını artırır. Öyleyse kâfirler topluluğu için ve Hıristiyanlara seslenerek de ki “Ey ilâhî mesaja inandığını iddia eden Kitap Ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabb’iniz tarafından size gönderilen bu son vahyi kendinize rehber edinip onu gereğince uygulamadıkça, asla sağlam bir temele dayanmış olamazsınız. Allah’ın ayetlerinden bir kısmını benimseyip, bir kısmını reddederseniz, diğer kâfirlerden bir farkınız kalmaz.”Ey Peygamber! Rabb’inden sana indirilen şu muhteşem ayetler, onlardan bir çoğunun azgınlık ve kâfirliğini iyice artıracaktır. Fakat sen, bu inkârcılar için kendini üzme, ümitsizliğe kapılma fakat iman edecek olanları da şimdiden müjdeleDe ki -“Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve size rabbinizden indirilenleri gereğince uygulayıncaya kadar bir şey üzere değildiniz”. And olsun, sana rabbinden indirilenler, çoğunun azgınlığını ve inkârını artırıyor! İnkârcı Kavm’e üzülme!De ki " Ey ehlikitap, sizler, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb'iniz tarafından indirilenleri hayata geçirmediğiniz sürece ciddiye alınmazsınız..." Resulüm! Artık bundan böyle sana Rabb'in tarafından indirilenler, ehlikitabın inkarını daha da arttıracaktır. Bu nedenle o nankörler için üzülüp durma!De ki "Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size gönderilen Kur’an’ı uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz." Andolsun ki sana Rabbinden gönderilen bu Kur’an onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Çünkü onlar ayetleri işittikçe içlerindeki kötülükleri ortaya çıkarırlar. Sonra öfkelerinden deliye dönerek bencilliklerini kinlerini artırırlar. İntikam hırslarıyla azgınlaşırlar. Bu nedenle onlar için boşuna üzülme! Onlar yaptıklarının karşılığını mutlaka görecektir. De ki “Ey Kitap ehli! Siz Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni Kur’an’ı uygulayıncaya kadar doğru bir şey üzerinde değilsiniz. [*] Şüphesiz ki sana Rabbinden indirilen mesajlar, çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme!”Tevrat’ı, İncîl’i ve Rablerinden kendilerine indirileni yani önceki mesajları veya son vahiy olan Kur’an’ı uygulamadıkları sürece hiçbir esas üzere ol... Devamı..Onlara “Ey kitap ehli! Siz, önce Tevrât’ı ve İncil’i sonra da Rabbiniz tarafından size indirilen Kur’an’ı gereğince uygulamadıkça bir şey üzere değilsiniz.” Şüphesiz, Rabbinden sana indirilenler, onların pek çoğunun azgınlığını ve kâfirliğini artıracaktır. Şu halde o kâfir toplum için sakın Bu ifâde; kitap ehli olduklarını söyleyen Yahûdî ve Hıristiyanların ellerinde Tevrât ve İncil adı altında bulundurdukları kitapların ve dinlerinin A... Devamı..De ki “Ey Kitâb-ı Mukaddes’in takipçileri! Siz, Tevrat’a, İncil’e ve Rabbiniz tarafından size indirilen her şeye ⁸⁵ [tam olarak] uymadıkça inançlarınızı sağlam bir temele oturtmuş olmazsınız! Fakat [ey Peygamber,] Rabbin tarafından sana indirilenler, onların çoğunu kibirli küstahlıklarında ve inkarcılıkta daha inatçı yapacaktır. Ama hakikati inkar eden insanlara üzülme85 Yani, Allah’ın birliğini vurgulayan ve Peygamber Muhammed s’in gelişi ile ilgili gaybî haberlerle dolu olan Eski Ahid’in bütün diğer ilahî kaynak... Devamı..De ki; “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size son indirilen Kuran’ı uygulamadıkça hiçbir değeriniz Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kuran, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını O halde o kâfirler toplumu için 15/66, 217/41-82, 22/72, 39/45, 318/6, 26/3, 35/8De ki “Ey önceki vahyin mensupları! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilenleri tam uygulamadıkça, siz hiçbir esasa dayanıyor olamazsınız! Öte yandan, elbette Rabbinden sana indirilenler onlardan bir çoğunun küstahça taşkınlığını ve inkârını artıracaktır Artık kâfir bir toplum için gam yeme!De ki Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» Ve kasem olsun ki, sana Rabbinden indirilmiş olan, onlardan birçoğu için tuğyanı ve küfrü arttıracaktır. Artık o kâfirler olan kavim üzerine teessürde ki “Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'ân'ı tatbik etmedikçe, hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız, hiçbir dayanağınız yoktur. ”Rabbinden sana indirilen âyetler, mutlaka onlardan birçoğunun azgınlık ve inkârcılığını fazlalaştıracaktır. O halde o kâfirlerden ötürü gam yeme! Bir kere, Yahudiler ve Hıristiyanlar kutsal kitaplarını koruma imkânı bulamamışlar, metinleri tahrife mâruz kalmıştı. Kaldı ki ellerinde kalan şekliyl... Devamı..De ki Ey Kitap ehli, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbi'nizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Ey Muhammed, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkarını artıracaktır. Sen o kafirler toplumu için üzülme!Yâ Muhammed Di ki Ey Ehl-i Kitâb! Tevrât ve İncîl'in ve rabbiniz tarafından indirilen kitâbların ahkâmını tamamıyla icrâ itmedikce bir şey üzerine değilsiniz. Rabbin tarafından sana indirilen şey kitâb ve dîn onların çoğunda küfür ve tuğyânı artırır. Kâfir olan kavme acıyub me'yûs ki “Ey Ehl-i Kitap[*], Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı tam olarak yerine getirmedikçe temelsiz kalırsınız.” Rabbinden sana indirilen Kur’an, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Artık o kâfirler topluluğuna üzülme.[*] Kitaplarında uzman olan kişilerDe ki-Ey kitap ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz yoktur. Andolsun ki Rabbinden sana indirilen Kur'an onlardan çoğunun azgınlık ve küfrünü arttırır. O halde kafirler için ki Ey Kitap Ehli! Siz Tevrat'ın, İncil'in ve Rabbinizden size indirilenin hakkını vermedikçe hiçbir esasa dayanmış olmazsınız. Rabbinden sana indirilen, onların pek çoğunun azgınlık ve inkârını daha pek çok arttıracaktır. Artık o kâfirler güruhu için ki "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma “iy kitāb ehli! degülsiz nesene üzere tā dururasız tevrįt’i daħı incįl’i daħı anı kim indürinildi sizüñ çalabuñuzdan.” daħı artura çoķ anlardan ol kim indürinildi senüñ yaña çalabuñdan haddan geçmek daħı kāfirlıķ. pes ķayġurma ķavm üzere yā Muḥammed kitāb ehline Ḥaḳ üstine degülsiz, durġurmayıncaTevrātı İncīli daḫı ve size inen buyruḳları daḫı Çalabuñuzdan. Daḫı artururanlaruñ çoġını saña inen kitāba Çalabuñdan azġunluḳ ve kāfirlıḳ. Pesḳayurma bir ḳavm‐ıçun ki “Ey kitab əhli! Tövrata, İncil və Rəbbiniz tərəfindən sizə nazil edilmiş olana Qur’ana düzgün əməl etmədikcə, siz Allah yanında məqbul, dini baxımdan doğru olan heç bir şey üzərində deyilsiniz. Rəbbin tərəfindən sənə nazil edilən Qur’an onlardan bir çoxunun yalnız azğınlığını və küfrünü artıracaqdır. Elə isə kafir tayfanın halına acıma!Say O People of the Scripture! Ye have naught of guidance till ye observe the Torah and the Gospel and that which was revealed unto you from your Lord. That which is revealed unto thee Muhammad from thy Lord is certain to increase the contumacy and disbelief of many of them. But grieve not for the disbelieving "O People of the Book! ye have no ground to stand upon unless ye stand fast by the Law, the Gospel, and all the revelation that has come to you from your Lord." It is the revelation that cometh to thee from thy Lord, that increaseth in most of them their obstinate rebellion and blasphemy. But sorrow thou not over these people without Faith.778778 In 526 Moses was told not to sorrow over a rebellious people. Here Muhammad is told not to sorrow over people without faith. The second situation... Devamı..
Sözüme Şeyh Sadi’nin bir sözüyle girmek istiyorum; “En korkulu anlarda bile, ümidini kırma, Unutma ki iliklerin en lezzetlisi en sert kemikte bulunur!” Yaşıyorum, “o halde varım!” diyeceksiniz! Ye’is sözlükte, “umutsuzluktan doğan karamsarlık, umutsuzluk, üzüntü” Şems-i Tebrizi, 13. yy’de; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır” Umutsuzluk, batının bu millet evladına taktığı kelepçedir! O zincirleri de kıralım! Akif şiirinde, bu millete seslenecektir; “Korkma Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!” Hz. Ömer, “Bir şeyden ümitsiz olan, ondan uzak olur!” Hayatımız boyunca, ümit var olacağız!’ Akif’i dinlemeye devam edelim; “Feryad ile kurtulması me’mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.” Usta kalem Sezai Karakoç bu milleti uyanmaya davet eder; “Umutsuzluk yok. Gün gelir; gül de açar, bülbül de öter.” Umut, hayattır’ Umutsuzluk, ölümdür’ Theoktritos ne güzel söylüyorlar; “Yaşayanlar için umut her zaman vardır. Umutsuzluk, ölüler içindir.” İnancımız, durma, çalış’ diyor… Tıpkı, “rızık arayışı için kanat çırpan kuşlar misali!” Bakara Suresi 155. Ayette şöyle buyrulur; “Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, Ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele!” Hayat imtihandır… Bazen sıkıntılar üzerimize gelir! Sabrı boğazlayacakmış gibi olur! İmtihanımızda, korku da, açlık da, sıkıntılar da’ olabilir! Burada, metanet gösterenler, sabredenler’ kazanıyorlar! Hayat hiçbir zaman, çekilmez’ mantığıyla düşünülmemelidir; Güzel görmek, güzel düşünmek; hayatı da güzelleştirir’ Hz. Mevlana, “kahverengi dallardan pembe çiçekler açtığına göre, Ümitsizliğe gerek yok!” Ümitsizlik, şeytanın / nefsin beslediği; vesvesenin adı…’ Allah bizleri, her türlü çirkeften ve vesveseden korusun’ İç ve dış dünyamıza, sükûnet versin’ Umutsuzluk, asık surat’ olarak tarif edilebilir! Umut, o kadar güçlü bir moral gücüdür ki, “Umut, en çaresiz olduğunuz anlarda bile Neşeli olabilme gücü verir insana!” Hayatı, büyük idealleri, umutla yaşayacaksınız’ “niyet hayır, akıbet hayır!” Bu söz de, bu ifadelerde; hayatın kendisi’ okunur! Bu ifadeler, insana yaşama gücü/ veya zevki verir’ Hicr Suresi 55 ayette, “Dediler ki Seni gerçekle müjdeledik; Öyleyse umut kesenlerden olma!” İsra Suresi 83. Ayette de, “insana bir nimet verdiğimizde sırt çevirir ve yan çizer Ona bir şer dokunduğu zaman da umutsuzluğa düşer” Umut, insanı hayata bağlar’ Umut, insanın erdemli işler yapmasına psikolojik moraldir’ İnsanı, yaşatan ve hayata bağlayan’ umuttur… Bir büyük zat ne diyorlar; “Yeis, en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslam’ın kalbine girmiş.” Bediüzzaman da şöyle der; “insanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir!” Ne diyorlar? “Umutsuzluk yok, dua var. Acele etmek yok, sabretmek var. İmkânsız diye bir şey yok, çünkü Allah var.” Kendimizi, başarıya…’ hazırlayacağız! Şöyle kendi iç dünyamıza dönelim; “İnsanın kalbinden daha büyük bir çöl, Daha büyük bir göl var mı? Ah işte ah. Yangın da orda yağmur da…” Sizler neleri talep ederseniz, ona ulaşırsınız! Niyetler, dilekler ve aminler; birleşen bir doğru olsun… Cüneyt Kahraman bakınız ne diyorlar? “umutsuzluk ve karamsarlık bugün düşmandan, Daha çok düşmandır bizlere…” Büyük Sahabe Hz. Ali şöyle der; “Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmak, Günahkâr olmaktan daha tehlikelidir” Hadis, “Rızkın için üzülme! Takdir edilen rızkın seni bulur” Ayet, “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret, Ve kudret sahibi olan ancak Allah’tır.” Zariyat, 58 Ye’is/ ümitsizlik zincirlerini kıracağız… Şems-i Tebrizi, 13. yy’de; sanki asrımıza/ asrımız insanına sesleniyor; “Kalk, silkelen, kendine gel. Umutsuzluğa sarılma. Umutsuzluk şeytandandır. Ümit vermek Allah’tandır” Umuda ne zaman yürüyüş başlar; “kalplere güven doğunca!” Hölder, “tehlike büyüdükçe, ümit de büyür!” İnsanları hayata bağlayan, inancı, morali, emelidir’ Öldüren, sinsi bir hastalık olarak bilinen, “Ümitsizliktir!” Acıların, sıkıntıların, sarsıntıların merhemi, “UMUT’TUR…” Bizler, umulmayanı…’ umutla buluruz! Eflatun, “Bütün yıldızlar sönse ve her şey kararsa; İnsanın ruhunda tek bir yıldız parlamaya devam eder. Bu, ÜMİT YILDIZIDIR! İnancım, zor günler geçecek’ Tıpkı, baharın içimize sinen sıcaklığı misali…
üzülme ye se kapılma ayeti